Muhammed İhsan Oğuz Beyefendi bu eserin orijinal nüshasını kendi el yazılarıyla Eski Türkçe’yi kullanarak Arap harfleriyle yazmışlardır. Araştırmacıların istifadesi için sağ sayfalarda, müellif hattının özgün nüshasının görüntüleri verilmiş; eserin eski harflerden Latin harflerine çevrilmiş olan ve telaffuzu aynen muhafaza edilen metni ise günümüz imlâ kurallarına uygun olarak karşı sayfalarda yer almıştır.
Bu kitap, Muhammed İhsan Oğuz Beyefendi tarafından açıklanmış olan “Ahseniyye Yolu” için kendilerinin yazmış olduğu risâle ve belgeleri içermektedir. Söz konusu risâle ve belgeler Ahseniyye’nin usûl, erkân, davranış kuralları ve kâidelerini izâh ve beyân eder. Kitabımız, “Ahseniyye Risâlesi”, “Mülâhhas Ahseniyye” ve eki olan “Dört Hadîs-i Şerîf” ile son olarak “Günün 24 saatinin en huzûrlu bir zamanında devam edilecek büyük bir tazarrû ve duâ” başlıklı günlük vazifeyi içeren üç bölümden oluşmaktadır. Muhterem okuyucularımızdan öncelikle bu kitapta yer alan “Muhammed İhsan Oğuz Beyefendi’nin Biyografisi”ni, ardından da “Muhammed İhsan Oğuz Vakfı ve Faaliyetleri Hakkında Bilgilendirme” yazısını okumalarını daha sonrasında da kitabımızı okumalarını istirhâm ederiz.
KİTÂB-I SEYRÜ’S-SÂLİKÎN FÎ MENÂZİLİ’L-ĀRİFÎN Tenbîh: Ey kari’: Sıfat ile mevsüf, Hâlık ile mahlûk, Sani’ ile masnû’; Zahir ile mazhar; Sâdır ile masdar; Asl ile zıll, Rabb ile abd) herhangi bir nisbet ve izafetle yekdiğerinin aynı olmadığını; bunların hâricde mevcûd ve ayrı ayrı hakikatler ve mevcûdiyyetler bulunduğunu iyi anla ve (sakın seyr ve sülûke mübtenî, bir emr-i keşfî ve makamî olan) İttihâd ve Ayniyyet’e (fikir ve nazar ve ilm-i zahir ile) ka’il olmak gibi (bir hata ve yanlışa düşerek) dalâlet girdâblarına yuvarlanma. (S. 63-64)
MİFTÂHU’S-SAÂDE "Kâmil bir müslüman olmak için; imân ile ilmin, amelin, ahlâkın, ihlâsın içtimâi, berâber olması şarttır. Bir ferdde bunların berâberliği, istikâmettir. İstikâmet en büyük kemâldir. Zîrâ; istikâmet fevk-ı kerâmettir. Anınçün; (Elistikâmetü fevka'l-kerâmeti) buyurulmuştur. İstikâmet çok büyük ve fevkalâde mühim bir emir olup, mebnâ-yı saâdet-i ebediyye ve sermediyyedir.'1 (Sayfa 86)
“Tam ve olgun bir Müslüman olmak için; iman ile ilmin, amelin, ahlâkın, İhlasın beraber olması şarttır. Bir insanda bunların birlikteliği istikamettir. İstikamet en büyük kemâldir. Zirâ; istikamet kerâmetten üstündür. Onun için; (El istikâmetü fevka’l-kerâmeti) "istikamet kerâmetten üstündür" buyurulmuştur. İstikamet çok büyük ve son derecede önemli bir husus olup, ebedî (sonsuz) saadetin temelidir.” (Sayfa 97)
Eslâf-ı kirâmdan: Kendi terceme-i hâllerini kendileri yazanların, az olmadığını nazar-ı iʻtibâra alarak ve her zî-aklın, kendini başkalarından daha iyi bileceği;… yazacağı şeylerin (doğru olmak şartıyla) başkaları tarafından yazılacaklardan daha sahîh olacağı nazar-ı dikkate alınarak (bir asra yakın müddetlik hayâtım) (icmâl - tafsîl) hâlinde (olduğu gibi) yazılmağa başlandı.
ÂRİFLER SİLSİLESİ SIDDÎKLER BİOGRAFİSİ İkinci Cilt Bir kimse, güzel meyvelerinden faydalanmak için bir ağaç diker. Ona hizmet ederek tutturur. Tutturduktan sonra, lazım gelen her hizmet ve korumayı ihmalsiz bir şekilde yerine getirerek ağacın aksamadan büyüyüp kuvvetlenmesini sağlar. Bu devamlı hizmet ve koruma ile aradan on, on beş sene geçtikten sonra, ağaç ilk olgunluk devresine erişip çiçek açmaya başlar. İlk meyvesini sınırlı olarak verir. Bu suretle meyvesinin cinsi, ne derecede hoş ve lezzetli olduğu görülmüş olur. Artık bu güzel ağacın; seneler geçip gittikçe çiçek açması, meyve vermesi fazlalaşır. Kırk seneden sonra kuvveti, meyve vermesi en yüksek derecesini bulur. Nitekim insanlarda da hâl böyledir. Burada; bir benzetmeyle anlatılan ve nitelendirilen güzel ağaç şeriattır; çiçek açarak süs ve tazeliğini göstermesi tarikattır; kuvvetlendikten ve olgunluğa eristikten sonra sayısız çiçekleriyle azami derecede güzel meyveler vermesi, hakikattir. Bu güzel meyvelerin çekirdeklerinde milyonlar ve milyarlarca meyveler, çiçekler, dallar, yaprakların yer alması ve içinde bulunduğu bilinerek buna ilişkin, açılım ve anlayışların mükemmel derecesinin edinilmesi, marifettir. (565 ve 566. Maddeler)
ÂRİFLER SİLSİLESİ SIDDÎKLER BİOGRAFİSİ Üçüncü Cilt Akl-ı selim sahipleri bilir ve kabul ederler ki; hakikatler başka, menkıbeler başkadır. İlmi hakikatler insanın görüş ve anlayışını açar, akıl ve kavrayışını yükseltir, manevi erginlik ve kemâle ulaştırır. Yasanmış menkıbeler de, kalbe zevk ve şevk verir. Fakat; genellikle menkıbelere abartılar, gerçeğe aykırı ve yaşanmamış şeyler girer. Bu bakımdan; onların ihtiyatla değerlendirilmesi lâzımdır. İhtiyatlı olmak iyi şeydir. İnsanı hatalardan, tehlikelerden, zararlardan korur. Onun için; yüksek yaratılışlı zatlar, hakikatlere önem verirler.
KAZÂ ve KADER KİTABI İNSANIN DİLEYEBİLMESİ, SEÇEBİLMESİ, GÜÇ YETİREBİLMESİ KİTÂBÜ'L KAZÂ ye'l-KADER İRADE, İHTİYAR, İSTİTÂ'AT-İ BEŞER Bu eser, Müslümanların Kazâ ve Kader hakkındakl eksik bilgilerini tamamlayacak ve hatalı bilgileri ortadan kaldıracaktır. İnsanların sorumluluklarının ne şeklide olduğu, nasıl ortaya çıktığı, ceza ve mükâfatın nasıl gerçekleştiği, bunda insana verilen Dileyebilme (İrade), Seçebilme (İhtiyar) yeteneklerinin tesirinin ne olduğu; Yüce Allah’ın İlâhi töresinde bulunan, Kur’an ve Sünnet’e mutabık, hak ve hakikate uygun, doğa bilimleri ile çelişmeyen bilgiler İle öğrenilecektir. Dileyebilme (İrade) ve Seçebilme’nin (İhtiyar’ın), insan ve toplumların gelişiminde tesirinin ne denli büyük olduğu ve önemi, Müslümanlığa ve insanlığa yerleşecektir. Böylelikle; İslam’ın, günümüzde müsbet ilimler diye adlandırılan, aslında Yüce Allah’ımız’ın koyduğu kurallardan ibaret bulunan bilimlerin hiçbiri ile çelişmediği ve hepsini içine aldığı; bir millet ve memleketin devamlılığının; adalet ile halkının hak ve hukuka saygı göstermesi ve uymasıyla mümkün olacağı güneş gibi, apaçık ortaya çıkacaktır. Kazâ ve Kader; Dileyebilme, Seçebilme, İnsanın Güç Yetirebilmesi meselesini doğru bilen fertlerden oluşan toplum ve millet, en kısa zamanda yeryüzünün en gelişmiş toplumu ve milleti olacaktır.
KITÂBU'L KAZĀ vel-KÂDER İRÂDE-İHTİYÂR İSTİTÂ'AT-İ BEŞER Hakikaten: Ferdlerin de milletlerin de kendi saâdet ve felâketlerine bâis olan, yine kendileridir?... Bir ferd: Kendi vesâit-i maîşetini istihsâle çalışır, şerâitini câmi' sûrette, vâkıfâne esbâbına tevessül eder, başka bir mâni' de bulunmazsa (biiznillâh) maksadına nâil olur?... Bi'lakis: Çalışmaz, atâlet ve betâlet içinde oturursa hiç şüphesiz, zillet ve meskenet, fakr ve zarûret içinde kalır?... Çünki: Esbâb-ı saâdetin saâdet husûle getirmesi muktezâ yı takdîr olduğu gibi, esbâb-ı felâketin de felâket tevlîd etmesi muktezâ yı takdîrdir, her ikisi de mukadderdir?...
DÎN-i MÜBÎN-i İSLÂM 13 - Allâhü Teâlâ’nın Sıfâtı: Mahlûkātın sıfâtına hiçbir sûretle mümâsil ve müşâbih değildir. Aksi takdîrde: Hâdis ve mahlûkun sıfâtı cinsinden olur. Biz: Hem aslımız, hem sıfâtımızla mesbûku’l-ademiz. Aslımız, hakīkatimiz yokluktur, ademiyyettir. Mir’ât-ı adem üzerinde parlamış, feyz-i tecellî-i vücûdî ve sıfâtî ile mev- cûd-nümâ olmuş mahlûklarız. Zâtî, aslî, hakīkī, istiklâlî hiçbir şey’e mâlik değiliz…. her ân: Vücûd ve kıyâmımızda, her harekât ve sekenâtımızda Hâlık Teâlâ’ya ve Ânın kayyû- miyyetine muhtâcız!
MÜCAHEDÂT-İ DÎNİYYE MEKTUBAT-ı KUDSIYYE-i eş-ŞEYH es-SEYYİD AHMED el-KÜRDÎ KADDESALLÂHU RÛHAHÜ’L-AZÎZ Malûm-ı ülü’l-ebsârdır ki Ehl-i hakikat indinde kemmiyyet ve kesrete aslâ itibâr yoktur. Ânların indinde muteber olan tâlib-i sâdık ve mürîd-i hakîkînin vücûdudur. Zîrâ Bir mürşidin yüz binlerce müridi olabilir. Fakat Bunların içinde mürîd-i hakîkî ekaldir. Diğer bir mürşidin ise zâhirde kesret-i müntesibîni yoktur, lâkin birkaç mürîd-i hakîkîsi vardır. Gerek o kesret içinde ve gerek bu kıllet içinde vâris-i ekmel olan ancak bir veyâ birkaç şahıstır. İşte o bir veyâ birkaç ferdin kıymeti Allâhın, Resûlullahın indinde bütün âlemin kıymetine muâdildir. Böyle bir ekmel yetiştiren mürşidin hizmeti dahî İndallah ve İnd-i Resûlullah bütün âlemi irşâd eylemek gibidir. Çünki İnsân-ı Kâmil sûret ve hakikati ile âlemin enmûzeci, zâhir ve bâtını ile kevneynin cismi ve rûhu mesâbesindedir. Fefhem! (Sayfa 13)
VESÎLETÜ’n-NECÂT MUFASSAL İLMİHÂL Şimdiye kadar yazılan ilmihâllerde, usûl'ü-dîn olan Akâid-i İslâmiyye'ye pek kısa temâs edilmiş, yahut hiç edilmemiş; yalnız fürû'u-dîn olan A'mâl-i Şer'iyye'ye ehemmiyet ve vüs'at verilmiştir. Gerçi: buna da şedîd ihtiyaç vardır; fakat bu vüs'at ve tafsîlâtın, aşırı derecede olmaması, melâl verecek haddi bulmaması; belki, mümkin olduğu kadar muhtasarlık, müfîdlik iltizâm edilmesi bizce daha muvâfık görülmüştür. Anınçün: Tarz-ı tahrîrimizde Akâid-i İslâmiyye'ye zamanın ihtiyâcı nisbetinde müfîdlik, muhtasarlık ve fakat, mu'tedil vüs'atlilik verilmiş bulunmaktadır. İmdi: Kitâbımız: İki büyük kısım teşkil edecek; birinci kısım, usûl'ü-dîn olan Akâid-i İslâmiyye'yi mu'tedil-mufassal sûrette tazammun eyleyecek, ikinci kısım, füru'u-dîn olan A'mâl-ı Şer'iyye'yi lüzûmu kadar, tafsillice bildirecektir. (Mukaddime 1. Sayfa)
OSMANLI'DAN CUMHURYET'E GEÇİŞ DÖNEMİNDE İTİKADİ AÇIDANMUHAMMED İHSAN OĞUZ 1887-1991 ylları arasında yasayan bir din âlimi ve mütefekkir olan Muhammed İhsan Oğuz'un eserlerini ilmî bakış açısıyla tetkik etmek, Osmanlı'nın son, Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki ilmi ve kültürel atmosferi tanıma imkânı vermektedir. Onun baz itikâdi görüşleri üzerinden hazırlanan bu çalışma öncelikle onun kelâm konulara hâkim bir âlim ve mütefekkir olduğunu; daha sonra ise Osmanlı'nın muteber kaynakları üzerinden Osmanlı kelâm geleneğini Cumhuriyet'e aktaran ilmî bir kişilik olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada cevabını bulacağınız sorular kısaca şunlardır: • Muhammed İhsan Oğuz kimdir? • Muhammed İhsan Oğuz'un itikâdî anlayışında hâkim mezhebî düşünce nedir? • Muhammed İhsan Oğuz'da kelâm-tasavvuf ilişkisi nasıl kurulmuştur? • Kazâ ve kader konusu Muhammed İhsan Oğuz'un düşünce dünyasında neyi ifade eder? • İslâm ve siyasî yönetim ilişkisine Muhammed İhsan Oğuz'un yaklaşımı nasıldır? • Muhammed İhsan Oğuz Selefi midir ? • Muhammed İhsan Oğuz'un Hz. Peygamber ve sünnet tasavvuru nasıldır?
KİTÂBU'L KAZA vel-KADER İRADE-İHTİYAR İSTİT'AT-İ BEŞER Hakikaten: Ferdlerin de milletlerin de kendi saâdet ve felaketlerine bâis olan, yine kendileridir?... Bir ferd: Kendi vesâit-i maTşetini istihsâle çalışır, şeraitini câmi' sûrette, vakıfâne esbabına tevessül eder, başka bir mâni' de bulunmazsa ( biiznillâh ) maksadına nâil olur?... Bi'lakis: Çalışmaz, atâlet ve betâlet içinde oturursa hiç şüphesiz, zillet ve meskenet, fakr ve zarûret içinde kalır?... Çünki: Esbab-ı saâdetin saâdet husûle getirmesi mukteza yı takdir olduğu gibi, esbab-ı felaketin de felaket tevrid etmesi muktezâ yı takdIrdir, her ikisi de mukadderdir?...
Ârifler Silsilesi Silsiletü’l-Ârifîn Tezkiretü’s-Sîddîkin Dini ve ilmi konulardaki inceleme, araştırma ve eserleri ile tanınan büyük Alim, Arif ve Mutasavvıf Muhammed Ihsan Oğuz'un ilmi ve tasavvufi eserlerini yayımlamak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan Mehmet Ihsan Oğuz Vakfı, Arifler Silsilesi isimli eserin dördüncü cildini okuyucularına sunmaktadır. Kitabın yazarı Muhammed Ihsan Oğuz Beyefendi, Osmanlıca üslup taşıyan kitaplarını, yeni neslin yararlanabilmesi için sadeleştirilerek bastırılmasına; ancak orijinalinin de kitapta yer alması şartı ile müsaade etmişler, kitapların yayımlanması çalışmaları da bu şekilde planlanmıştı. Bundan böyle yine aynı prensip ve usul içerisinde, daha özenli ve dikkatli hareket edilerek kitapların neşrine devam edilecektir. Aslına tam sadakati temin etmek, amaçlı amaçsız herhangi farklılığı önlemek için kitapların Arap harfleriyle yazılı orijinal nüshalarının fotoğrafları ilk bölümde yer alacak, bunu takiben Latin harfleriyle yazılı şekli konulacak, daha sonra da yeni neslin faydalanabilmesi için sadeleştirilmiş kısmı yer alacaktır. Böylece araştırmacıların, Arapça bilenlerin ve bilmeyenlerin Osmanlıcaya aşina olanların ve olmayanların, yeni neslin kitaptan faydalanma imkanı açık bulundurulacaktır. Bu dördüncü cilt, tamamı otuz üç zattan oluşan silsile büyüklerinden yirmi beşincisi olan Muhammed Ma'sum Hazretleriyle başlayıp otuz üçüncüsünü teşkil eden Muhammed Ihsan Oğuz Beyefendi ile son bulmaktadır. Eserin Islam Alemine ve Müslümanlara hayırlı ve faydalı olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederiz. Mehmet İhsan Oğuz Vakfı Oğuz Yayınları
Muhammed İhsan Oğuz Beyefendi bu eserin orijinal nüshasını kendi el yazılarıyla Eski Türkçe’yi kullanarak Arap harfleriyle yazmışlardır. Araştırmacıların istifadesi için yayınladığımız bu kitabın sol sayfalarında, Arap harflerinden Latin harflerine çevrilmiş ve orijinal telaffuzu aynen muhafaza edilerek yazılmış suretine; kitabın karşı sayfalarında ise günümüz Türkçesine çevrilmiş suretine ve açıklamasına yer verilmiştir.